Müzisyenlerle Sohbet Bölüm 12 – Aysima Özçelik

GİRİŞ: Şüphesizdir ki günümüzde teknolojinin ilerleyişi ve yapay zekanın gelişimi, her alanda olduğu gibi müzik alanında da oldukça büyük etkilere sebebiyet vermektedir. Bu etkileri klasik müziğe uyarlarsak şayet, bestecilerin bitmemiş eserlerini tamamlayan yapay zekalar mı dersiniz, sıfırdan istediğiniz türde müzik besteleyen programlar mı dersiniz, sizin yerinize istediğiniz müziği nota kağıdına döken yazılımlar ve bunlar gibi bir çok etkiden bahsedebiliriz. Bu anlamda ise Aysima büyük emek sarf eden bir genç yetenek ve bu konularda da oldukça bilgili bir müzisyen. Kendisiyle yaptığımız söyleşinin bu anlamda çoğu müziksevere faydalı ve bilgilendirici olduğuna inanıyorum.
1-) Merhaba Aysima, hoş geldin. Beni kırmayıp bu röportaja katıldığın için çok teşekkür ederim. Bize biraz kendinden bahsetmeni rica edeceğim. Aysima Özçelik kimdir? Müzikle bağı ne zaman, nasıl başladı? Aysima, bugünlerde neler yapıyor?
- Merhaba Ayberk, hoş buldum. Öncelikle röportaj için çok teşekkür ederim ve hemen sorularını yanıtlamak isterim. 17 yaşıma kadar aslında bir müzik kariyeri planlamıyordum. Okuldaki müzik hocamın beni desteklemesi ile Çiğdem Aytepe’nin şefi olduğu TRT Çoksesli Gençlik Korosuna girdim. Ardından sık sık temsillere giderek klasik müzikle tanışıklığımı arttırdım. Mozarthaus’ta biricik hocam Ilgın Salman ile piyano öğrenmeye başladım. Kendisinin emeği büyüktür. Bana müziği gerçekten öğreten ilk hocamdır. Bu şekilde geçen senenin sonunda opera okumak istediğime kanaat getirdim. Hacettepe Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Opera Ana Sanat Dalı’nda çok değerli müzisyenler ile çalışma fırsatı bularak kendimi geliştirdim. Opera okuduğum senelerde korona dönemi ne yazık ki bütün müzisyenler için sarsıcıyken benim için bir dönüm noktası oldu. Ben o senelerde İtalyancamı çok ilerlettim, farklı diller öğrendim, bir de Blender uygulaması ile kendi kendime 3D tasarım öğrenmeye başladım. Temel düzeyde bunu öğrenirken asıl alanım olan müziğin bu sektör için önemini fark ettim. Prodüksiyon, Mixing, Mastering gibi ses mühendisliğine ait konular ile tanıştım. O senelerde ani bir karar ile İstanbul’a taşındım. Hane Studios’un bünyesinde Hane Sounds’ta çalışmaya başladım. Hane Studios halen içinde bulunduğum, büyümekte olan, kendini medya ve oyun alanında geliştiren kuvvetli bir oluşum. Bütün bunlar yaşanırken Berklee College Of Music’in sınavlarına girdim ve Music Production And Engineering bölümünü kazandım. Ancak eğitimimi çeşitli sebepler nedeniyle erteledim. Şu anda İtü Müzik Teknolojileri’nde eğitimime devam ediyorum. Kariyerime devam ederken icracı kimliğimden de uzaklaşmak istemedim. Çünkü şarkı söylemek benim için çok büyük bir tutku ve her zaman devam edeceğim bir yol. İstanbul’a ilk geldiğimde Sibel Köse’den Jazz Vokal üzerine eğitim aldım. Ek olarak şunu da söylemeliyim ki insan sahne sanatları bölümünde bulununca sahneyi kolay bırakamıyor. İstanbul’da tiyatro ve müzikal’e de devam ettim. Çok yönlülüğümü mesleğime de adapte etmeye çalışıyor, kendimi geliştirmeye devam ediyorum.
2-) Korona dönemini verimli geçirenlerden birisin. Hem İtalyancanı ilerletmişsin hem farklı diller öğrenmişsin, 3 boyutlu tasarımlar yapmayı öğrenmişsin, oyun sektörünü inceleme fırsatı bulmuşsun. Soracak çok soru var! Karantina dönemini kendi ağzından anlatır mısın? Başka hangi dilleri öğreniyorsun ya da konuşabiliyorsun? İtalyanca sonrasında öğrenmeyi en çok istediğin dil neydi? Oyun sektörüyle tanıştıktan sonra sende nasıl farkındalıklar oluştu? Oyun sektöründe müziğin yerinin ne olduğunu düşünüyorsun?
- Karantina dönemi çoğumuz için pek parlak geçmedi farkındayım. Ben de evde sıkışıp kalmanın yarattığı buhranı dindirmek için kendini geliştirmeye odaklananlardanım. İtalyanca öğrenmeye Opera eğitimimin başlarında başlamıştım. Karantina döneminde ise oldukça ilerletme şansım oldu. İngilizcemden sonra en iyi dilim İtalyancadır. Şu anda Almancayı da iyi seviye diyebileceğimiz düzeye eklemekteyim. Tabii bunların dışında her zaman dillere merakım vardı basit düzeyde bir çok dili ve kültürü öğrenmeyi her zaman sevdim. Teknoloji çağındayız, teknolojiye kolayca erişebiliyorsanız artık dil öğrenmek kadar basit bir şey yok bence. Yeni dünya düzeninde de çok dilli olmanın bir marifet değil gereklilik olduğu kanısındayım. Söz meclisten dışarı tabii, her şey imkanlar dahilinde. Oyun sektörüne gelecek olursak; aklımızda canlananların ötesinde bir dünya olduğunu düşünüyorum orada. Başta kullanıcıyı gerçek dünyadan koparan ve sanal bir gerçeklik ortamına sokan bir mekanizma o kadar gelişti ki, sanal “gerçeklik” konusunu konuşur olduk günümüzde. Gerçeklik algımızın değiştiğini ve daha da değişeceğini düşünüyorum. Yapay diye nitelendirdiğimiz bir şeyin bir gün bütün yaşam biçimimizi değiştirebilecek olması, sanal dünya yaratımı ile yani bilgisayar oyunları ile başladı nitekim. Bir çok oyun motorunun da bu konuda çalışmalar yaptığını görebilirsiniz. Unreal Engine, Unity vs. Ses konusuna gelirsek bu alan görsel düzeyde bir ortam yaratmaktan biraz farklı. Ama şu an için sesin üç boyutlu tasarımı, mekansal ses teknolojileri ile ilgilenen projeler mevcut. Tabii bu tarz teknolojiler geliştikle dinlediğimiz müzikler, prodüksiyon, ses efektlerine kadar uzanan bir yelpaze de gelişti ve değişti. Oyun sektörü, medya ile de oldukça bağlantılı olduğu için müzik yaratımında iyi müzisyenlerle çalışan bir sektör. Büyük prodüksiyonlu oyunları film mantığında düşünebiliriz. Yüksek bir bütçe tema müzik için de harcanıyor. Nitekim oyuncu interaktif bir şekilde bir hikayeyi oynuyor. Bu hikayenin bir senaryosu mevcut. Ona ait müzikleri ve müziklerin de hikayeleri olması oldukça mantıklı.

3-) Aysima, müzik nereye gidiyor sence?
- Bu soruyu ben de irdeliyorum. Müzik algısının sürekli olarak gelişmesi ve devinim halinde olması bence bilim ve sanat adına faydalı bir şey. Ses, fiziğin bir konusu ve bilimsel bir alt yapısı var yaptığımız işin. Yetenek dediğimiz, bizim doğuştan sahip olduğumuz o işlev ile beyni sanat yapmaya zorladığımız için adına sanat demişiz. Çünkü insan denilen canlı sadece yaşama tutunmaya çalışan ve içgüdüleriyle hareket eden bir canlı özünde. Sosyolojik bakımdan zamanla gelişmiş ve müziği de geliştirmiş. Zıt yönünden incelersek günümüzde müzik oldukça yozlaştı. Bunu söyleme sebebim türler kesinlikle değil, kapitalizmin bir getirisi. Zira ben sesin var olduğu her şeyi seviyorum. Tür ayırt etmem, hatta tür ayırt etmeyi önyargı olarak tanımlıyorum. Geleneklerine çok bağlı bir sanat dalı icra ediyorsanız ekolünüzün gerektirdiği düzeyde muhafazakar olmanız normal, yargılamıyorum ama benim düşünce yapıma uyan bir şey olmadı hiçbir zaman. Bu yozlaşmayı piyasalaşmak olarak düşünelim. Hızlı tüketimin kurbanları yaratıcı beyinler oldu. Ben teknolojinin şu anda ilerlediği hızın daha fazlası ile gelişeceğini düşünüyorum. Burada ortaya atabileceğimiz fikirlerin sonu olmaz. Beyin dalgalarıyla neden müzik üretilmesin? Ne kadar uzak bir teknoloji? Deneysel türler revaçta artık. Bugün gürültü diye adlandırdığımız ses parçası neden yarının şaheseri olmasın? Bu yolun önü açık bence. İnsanlar kültürlerine daha az bağlı. Dünyanın ortak bir kültürü oluşmaya başladı. Etnik müzik nereye kaybolacak acaba? Ya da bunun ters etkisi olarak daha da muhafaza mı edilecek? Benim seneler önceki fikrim görsel ve sesin birleşeceğiydi. Geçen senelerde elektronik müzikte bunu şov olarak yapmaya başladılar bile. Devasa animasyonlar görüyoruz artık. Müziği hangi alanda icra ederseniz edin bu bir gösteri işi. Performans. Dolayısıyla var ettiğin yeni bir organ. Yaşayan bir varlık. Uçsuz bucaksız bence. Bu soruların çoğunun cevabı yok. Gelecekte göreceğiz. İnsanın duyuları da yaşama biçimine bağlı değişecek. Sanal bir ortamda yaşamaya başladığımızda, sadece dinleyebildiğimiz değil aynı zamanda görebildiğimiz ve dokunabildiğimiz bir müzik eseri neden oluşmasın ki?
4-) 17 yaşından sonra ne oldu da müziğe ilgin oluştu? Sence 17 yaşında müziğe atılmanın avantajları ve dezavantajları nedir? Müziğe geç başladığını düşünüyor ve keşke daha erken başlasaydım diyor musun? Bunun yanında, senin gibi nispeten geç yaşta müziğe atılan birisine vermek isteyeceğin en önemli hayat tavsiyen ne olurdu?
- Ben müzikle hayatımın en kötü noktasında tanışmıştım. Beni şu an olduğum insan yaptığı için de minnettarım. Zaten hayat rastlantılardan ibaret. Benim de müzik ile 17 yaşında rastlaşacağım tutmuş diyelim. Dezavantajı, hayatım boyunca kurtulamayacağım bir bağımlılıkla mücadele ediyor olmamdır. Çünkü müzik böyle bir şey. Müziği bıraktığın nokta tekrar başladığın an oluyor. Tabii ki daha erken başlamak isterdim. Duyuşuma oldukça güvenirim lakin bir noktada çocuklukta müzik eğitimi almanın insanları hangi noktalara getirdiği de aşikar. Fakat geç atılmanın bir avantajı var bu noktada. Geç kalmışlık hissinin verdiği daha fazla çalışma gayreti. Olacak olan oldu ve hayat oldukça kısa, ne yapıyorsak yapalım bunu unutmamak lazım. Hiçbir şey için geç değil, hele ki kavramların şekil değiştirdiği günümüz dünyasında.
5-) Aysima, ses ve müzik konusu elbette sadece filmlerde değil, reklamlarda yani genelleştirirsek pazarlamada olsun, oyun sektöründe olsun dünyada on milyonlarca alıcının ve tüketicinin olduğu alanlarda çok büyük role sahip. Sana bu konuda sormak istediğim birkaç soru var. İşin arka planında nasıl bir ekip var? Bir filmin, oyunun ya da reklamın arkasına konulacak müzikler nasıl işlenir, seçilir? Mesela biz video editlerken basitçe müziği koyar, ses düzeyini ayarlar sonra videoyu kaydediriz ve o video işimizi görür günlük hayatta ve sosyal medyada ama milyon dolarların döndüğü bu sektörlerde işler nasıl ilerliyor? Elbette alan değiştikçe buna verilecek yanıt da değişebilir, bizi biraz aydınlatır mısın?
- Bu dediğin gibi alandan alana göre değişen bir şey. Bütçe ile de çok alakalı bir konu. Misal kendi oyununu yapmak isteyen birisinin telefonunun kayıt cihazı ile Foley kayıtları aldığını da gördüm. Ekipman yetersizliğinde ben de denemiştim. Düşük bütçeli işlerde müziğe yatırım yapılmıyor tabii ki. Ama yüksek bütçeli işlerin üstüne düştüğü bir konu müzik. Zira film mantığından gidersek, işin etkileyici olması için yarattığın dünya kullanıcı ile buluştuğunda onu doyurmalısın. Müzikle tatmin etmek zorundasın yani. Ve yarattığın her şey lezzetli olmalı. Eğer efekt sesleri kaydedilecek ise, örneğin yürüme sesi; hangi ayakkabı ile hangi zeminde yürüdüğüne kadar değişir. Çünkü amacın oldukça gerçekçi bir ses sağlamak ki oyunu oynayan kullanıcı sahtelikten şüphelenmesin. O dünya ile bütünleşebilsin. Oyun firmalarının sound kısmında çalışanların başında bir supervisor olur. Supervisor hangi seslere ihtiyaç olduğunu belirler. Nasıl bir orman sesi lazım bize, hangi hayvanlar var mesela? Hava yağmurlu mu? Ya da nasıl bir kafedeyiz. Özetle biz kafamızda bir ortam tasarlıyoruz. O sesleri yaratıyoruz ve hepsi bir arada birbiriyle bütün ve uyumlu olmalarını sağlayarak ses bazında bir gerçekçilik sağlıyoruz. Bunu tek kişi yapmıyor dolayısı ile. Sayısı değişmekle birlikte genellikle bir ekip çalışıyor tabii ki. Günümüzde dinlediğimiz müziklerin çoğunda da benzer bir amaç var bu arada. Hepsi ayrı ayrı yerlerde kaydedilmiş enstrümanlar olsa da öyle bir şey dinleyelim ki, sanki bir araya gelmişler de çalmışlar gibi olsun. Yani bir ortam tasarlayayım. Dinlediğinde de müzikle alakası olmayan bir kullanıcı gerçekçilikten şüphe etmesin…
6-) Yapay zeka da günümüzde müzik yapabiliyor gerek enstrümantal gerekse sözel olarak. Yapay zekanın müziği ile bir insanın müziğini ortadan ikiye ayıran en önemli farklılıklar nelerdir? Yapay zekanın bu arada arka planda nasıl bir algoritması var da bu şekilde karşımıza bir müzik çıkarabiliyor bu konuda bir bilgin var mı? Son sorum! Bir sıralar Beethoven’ın 10. Senfonisini yapay zeka tamamlayacak haberleri vardı. Sence, geçtiğimiz yüzyıllarda büyük bestecilerin tamamlayamadığı yapıtları yapay zekanın tamamlaması ne kadar doğru?
- Bu konuya biraz farklı bir yerden başlayacağım. Bana göre şu anda yapay zeka dediğimiz şey, gelecekte de sıkça fiziksel olarak göreceğimiz robotlar; yeni bir sanal canlı formu. Aynı insan, kaplan, kedi vs. Gibi. Homo sapiens düşünme yeteneği sayesinde kümülatif bir şekilde gelişti. Şu anda yapay zeka da öğreniyor ve gelişiyor. Bizim bu bilgileri nasıl ürettiğimiz yahut öğrendiğimiz felsefenin konusu ve tartışmalı. Fakat yapay zekanın bizden öğrendiğini biliyoruz. Bu noktada yapay zekanın müzik üretim anlayışı bizden farklı. Çünkü duygu diye nitelendirdiğimiz soyut kavram müzikte oldukça önemli ve bir noktada başka soyut kavramları tetikleyen bir şey. Yapay zeka derin öğrenme algoritmasına dayalı olarak müzik üretiyor. Veritabanlı öğrenme gibi araçlar kullanıyor. İnsan ise içgüdüsü ve sezgisi ile yaratıyor. Müziğin nasıl yapıldığını bilmiyorken müzik yaptığımı hatırlıyorum. Videolarım var küçüklükten. Tarihte müzisyenlerin ürettiği formları öğrendikçe profesyonelleşmiş olsam da hiç yoktan üretebildiğim de aşikar. Yani bu noktada yapay zeka ile ayrışıyoruz. Peki yapay zeka beni ne kadar geçebilir? Her şeyi anlamlandıran insanlar bence. Hatta anlamlandırma çabası sayesinde sanatı yaratmışız. Bir gün yapay zeka öyle bir şey yaptı ki, ben çok mutlu, üzgün vs. hissettim noktasına gelirsek yapay zeka ile benim aramda fark kalmaz. Yapılan işçilik farklı fakat anlamları yükleyecek olan yine insanlar. Misal yapay zekanın da bizler gibi yaşadığı bir dünya senaryosunda bence yapay zeka bunu anlamladırmaktan ziyade çözümleyecek. Özetle bizim iki farklı varlık olarak konuları anlamlandırma biçimlerimiz farklı. Bu sebeple ben yapay zekanın yeni bir canlı formu olabileceğini düşünüyorum. Sadece türlerimiz ve algılarımız farklı. O sürekli öğrenen ve beni analitik olarak aşan bir form. Ama ben yakın ileri gelecek için bir süre daha yapay zeka ve insanın işbirliği içerisinde olacağı kanısındayım. Gelelim Beethoven’ın 10. Senfonisini tamamlayacak yapay zeka haberine. Ben müzik eserlerine kutsal bir yapı olarak yaklaşmayı doğru bulmuyorum. Fakat Beethoven diyoruz, sadece müzik tarihi adına bile saygı duyulması gereken bir isim. Ben dinleyici olarak şahsen yapay zekanın tamamlamış olduğu eseri kişisel tatmin amaçlı dinlemezdim. Çünkü besteci o şekilde yazmış. Ama bu fikre tamamen kapalı değilim. Eğer başlangıçta olduğundan çok daha inovatif bir noktada ise dinlemek isterim. Bunu saygısızlık olarak görmüyorum daha çok parodi iş gibi geliyor bana. Sonuçta her zaman anılacak ve saygı duyulacak olan Beethoven’dır, yaratım süreci ona ait. Fakat ben bu çalışmayı bilim adına yorumlamayı daha doğru buluyorum. Yapay zekanın ardında çalışan bir çok insan var. Stil ve teknik olarak incelemek adına veya eğitim adına kullanılabilir bir konu bence bu. Yapay zekanın gelişimine ve öğrenmesine de oldukça katkıda bulunabilir diye düşünüyorum. Zira baştaki soruya da atıfta bulunmuş olayım, yapay zeka öğrenebileceği çok fazla metin olduğu için kendini bugünkü halinde geliştirebildi fakat çalışabileceği çok fazla ses materyali olmadığından gelişimi zaman aldı.

7-) Şarkı söylemeyi sevdiğini biliyorum. Bu şarkı tutkusu nereden geliyor? Opera okuduğunu konuştuk fakat caz dersleri de almışsın. O halde geniş yelpazede şarkı söylüyorsun anladığım kadarıyla? Bu konuda da konuşabilir miyiz?
- Tabii, kendimi bildim bileli şarkı söylemeyi hep sevdim. Yaratım süreci, icra süreci, hepsi çok keyifli benim için. Müzik benim için hem bir iş hem bir hobi. Jazz dinlemeye son zamanlarda daha çok eğildim açıkçası. Klasik müzik eğitimi alırken de dinliyordum fakat İstanbul’a taşındıktan sonra daha sık takip eder oldum. Geniş yelpazede çalışmayı seviyorum. Solist olarak kendimi kısıtlamayı düşünmüyorum ilerisi için de. Bir yandan yeni kurduğumuz bir rock grubu da var. Orada da solistim. Keyif almaya odaklanmış durumdayım, anın tadını çıkarıyorum.
8 ) Aysima, merak ettiğim bir konu var. Dijital ses mühendislerinin evlerinde ve stüdyolarında gördüğümüz bir klavye var. Synthesizer diye geçiyor ismi. O aslında bir org ya da piyano değil, çok daha farklı işlevlere sahip bir klavye değil mi? Bir synthesizer nedir? Tam olarak işlevleri nedir? Dışarıdan görünce ‘’Aaa piyanoya bak!’’ ya da ‘’Ne güzel orgmuş.’’ denebilmeye çok müsait. Bu konuda bizi bilgilendirir misin?
- Tabii ki, bu cihazlar yani ses sentezleyicilerinin atası Theremin aslında. Manyetik alanlar sayesinde ses frekanslarını kontrol etmeye yarayan bir cihaz. Zamanla evrimleşerek senin bahsettiğin dijital cihazlara dönüştüler. Eskiden bu cihazlar analogtu. Analog dediğimiz cihazlar, ses dalgalarını oluşturmak için voltajdan yararlanan cihazlardır. Ses dalgaları doğrudan elektrik sinyallerinin çıktılarıdır. Dijital cihazlar ise ses dalgasını oluşturmak için voltaj değil de ikili kodlar kullanır. Yani arkasında sayısal bir işlem mevcut. Dijital algoritmalar kullanıldığı için dijital ses sentezleyicileri analog ses sentezleyicilerden farklıdır. Günümüzde çoğu ses mühendisi dijital ses sentezleyicilerine yönelmiş olsa da analog ses sentezleyicilerin tatlarının farklı olduğunu düşünen, analog cihaz koleksiyonu yapan ve hala kullanmayı seven, buna ilgi duyan insanlar var. Sonuçta bu bir kültür. Ben de analog cihazları çok seviyorum ve ilgi duyuyorum. Dolayısı ile tuş takımına sahip olsalar da aslında apayrı cihazlar bunlar. Elektronik olarak ses üretmemizi sağlıyorlar.
9-) Aysima yakın gelecekte ya da uzak gelecekte tekrardan profesyonel olarak bir enstrüman çalma isteğin var mı? Senin de söylediğin gibi eskiden enstrüman eğitimi almışsın hatrı sayılır bir süre. Bu anlamda, Aysima’nın yıldızı enstrümanlarla tekrardan birleşecek mi?
- Enstrümanı bana yardımcı olan bir araç olarak kabul edip ana enstrümanımı vokal olarak kesinleştirdim. Sesimi ve tekniğimi geliştiriyorum. Bu uzun bir süreç, hayat boyu uygulayacağım bir pratik. Bir yandan enstrüman öğrenmek oldukça keyifli bir iş. Gerçekten terapi gibi. Tekrar tekrar hata yapması bile keyifli. Fakat orta- orta üstü düzeye getirdiğim enstrümanlarda uzmanlaşmadım. Onu çalıp uzmanlaşan nice insan var, onları dinlemeyi daha çok isterim. İyi icracıların konserlerine gitmek beni daha çok mutlu eder. Ama öğrenmeye karşı değilim. Dil öğrenmek gibi bence. Çaldığım enstrümanların bana katkıları tabii ki oldu. Farklı enstrümanlar hakkında bilgim var. Yaptığım işlerde de oldukça işime yarıyor.
10-) Gelecekteki planlarını öğrenebilir miyiz? İleride tam olarak kendini nerede görmek istersin? Halihazırda olan ve gerçekleşmeyi bekleyen projelerin var mı? Kayıt çalışmaların belki büyük bir prodüksiyonda arka plan ekibin içerisinde olma planların var mı? Bize biraz gelecekteki fikirlerinden ve isteklerinden bahseder misin?
- Kendini nerede görmek istersin sorusuna cevabım her zaman aynı, herhangi bir yerde kendimin en iyi versiyonu ile görmek isterim. Eğer yarın biraz daha iyiysem benim için yeterli. Halihazırda Hane Studios ekibi ile yürüttüğümüz projeler mevcut. Ses tasarımı ve üretimi kısmında çok uzak olmayan bir gelecekte güzel işler yapacağız. Sürpriz olsun diyelim. Benim Freelance olarak yaptığım işler de var. Bir yandan da müzisyen olduğumu unutmuyor ve üretmeye devam ediyorum…..
Aysima çok teşekkürler. Seninle tekrardan sohbet etmek büyük mutluluktu. Benim için de ilginç, güzel bir deneyim oldu. En kısa sürede bir kahve içmek dileğiyle!
Vaktini ayırdığın için ve bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim Ayberk!





