Müzisyenlerle Sohbet Bölüm 13 – Tanay Kıyıcı

Ülkemizin en köklü orkestralarının başında gelen Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) keman sanatçılarından, genç müzisyen Tanay Kıyıcı ile birlikte yaptığımız söyleşiyi sizlere iletmekten büyük mutluluk duyarız. Tanay, hem müzisyenliğini hem de insanlığını çok sevdiğim bir arkadaşım. Kendisiyle yaptığımız bu söyleşinin, çok fayda getirmesini umut ediyorum genç müzisyen adaylarına. Sizi Tanay’la yaptığımız söyleşiyle yalnız bırakayım. İyi okumalar!

1-) Selam Tanay, hoş geldin. Seninle uzun bir aranın ardından tekrardan bir söyleşi yapmak çok ama çok keyifli. Müzisyenlerle Sohbet programının artık adetidir biliyorsun konuktan kendisini tanıtmasını istemek. Bizzat Tanay Kıyıcı’dan duyabilir miyiz: Tanay Kıyıcı kimdir? Müziğe ne zaman başladın? Nasıl profesyonel olma yolunda ilerledin? CSO bünyesinde ne zamandan beri varsın? Bugünlerde hayatın nasıl geçiyor?

  • Merhaba Ayberk! Seninle yeniden bir söyleşide buluşmak çok hoş. Tabii ki geleneğe uyalım.
    Aslen İzmirliyim ancak babamın mesleği nedeniyle Malatya ve Erzurum’da yaşadım ve 6 yaşında isteğim üzerine babamın İstanbul’dan getirdiği küçük kemanımla ilk Erzurum’da tanıştım. Müzisyen olmamalarına rağmen müziğe olan ilgimi erken yaşta fark edip ilk günden bu güne en iyi olanakları sağlayan ailem, öğretmenlerimin konservatuvar fikrini benim de onayımla kabul ettiler. Aldığım dersler sayesinde hızla ilerlediğim bu dönemde, sıkı bir çalışma sonucu ilkokul 4. sınıfta Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık İlkokulu’nu burslu olarak kazandım. Ablam ve benim eğitimimiz için Ankara’ya taşındığımız o günden bu güne Ankara’da yaşıyorum. Sonrasında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı ve 2021 yılında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası. Tabii ki bu süreçte olanları konuşacağız az sonra. Fakat söylemeliyim ki yıllar içinde yaptığım her tercih ve yürüdüğüm her yoldan mutluluk duyuyorum.

2-) Tanay, CSO bildiğimiz gibi ülkemizin en değerli orkestralarından birisi ve dünya çapında da tanınan, saygı duyulan bir orkestra. CSO’ya katılma sürecini biraz daha detaylı aktarır mısın bize? CSO’ya neden, nasıl katıldın? CSO’nun bir parçası olmak nasıl bir his? CSO sana neler kazandırdı? CSO’da bir müzisyen olmanın zor tarafları var mı? Varsa neler? Senden bu soruların yanıtlarını duyabilir miyiz lütfen?

  • Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO), 1826 yılında Osmanlı padişahı II. Mahmut tarafından İstanbul’da batılı bir bando oluşturmak düşüncesiyle Mızıka-ı Hümayun adıyla kurulmuş ve kesintisiz olarak varlığını sürdüren dünyanın en eski orkestraları arasındadır. Mızıka-ı Hümayun 1924 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ile Ankara’ya taşınarak, 1932 yılında meclisten kendi adına çıkan yasa ile Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası adını almıştır. Derin bir tarihe sahip bu orkestranın bir parçası olmak, yıllar geçtikçe özümsemek her anlamda özel bir his. Sınav açılacağını duyduğumda, Ankara’da yaşama isteğimin de küçük bir etkisiyle elimden gelenin en iyisini yaparak süreci değerlendirdim. CSO’da her hafta yeni bir deneyim, farklı şefler ve yeni eserlerle dolu. Kişisel olarak zorluk yaşadığımı söyleyemem. İşimizi dikkat ve özenle yaptığımız, faydalı adrenalini ve kontrollü heyecanı kullandığımız sürece, özellikle iyi bir şefle çalışıyorsak geriye sadece konuşacağımız müzik ve aldığımız keyif kalıyor.

3-) Tanay sormadan edemeyeceğim. CSO bünyesinde barındığın süre boyunca, aklından çıkmayan, en unutamadığın konser hangisi oldu? Mesela geçtiğimiz günlerde Lugansky konseri vardı, akılalmazdı! Senin şahsi olarak en unutamadığın konserin hangisi oldu?

  • Gerçekten harika bir konserdi Ayberk. Sana yakın bir tarihten örnek verecek olursam, 18 Ekim’de Türkiye-Polonya Diplomatik İlişkilerinin 610. Yılı Özel Konseri’nde, şef Jacek Kaspszyk yönetiminde Varşova Filarmoni Korosu ile birlikte Karol Szymanowski’nin Senfoni No. 3 (Song of the Night) eserini icra ettik. Bu eser, 1914-1916 yılları arasında, Farslı şair Mevlana Celaleddin Rumi’nin gecenin huzurunu, yıldızların ve evrenin büyüsünü anlatan şiirinden ilham alınarak orkestra, koro ve tenor solo için yazılmış, mistik ve egzotik bir atmosfer yaratmayı amaçlayan bir senfonik şiirdir. Senfoni No. 3, Doğu ve Batı müziğinin birleşimini yansıtan zenginliği ve yenilikçi armonileriyle 20. yüzyıl başındaki bestecilere ilham kaynağı olmuştur.
    Varşova Filarmoni Korosu, özellikle Polonyalı bestecilerin eserlerini yorumlamadaki uzmanlığıyla tanınır. Bu köklü koro ile aynı sahneyi paylaşarak Szymanowski’nin bu etkileyici eserini icra etmek benim için inanılmaz bir deneyimdi. Ayrıca, büyük hayranlık ve sonsuz saygı duyduğum Gülsin Onay da o haftanın solisti olarak sahnedeydi. Çalmayı bırakıp sadece dinlemek istediğim bir konserdi.

4-) Benim en önem verdiğim konulardan birisi kesinlikle TUGFO. Ülkemiz gençlerine gerek yurtdışı ve yurtiçi turne fırsatı sunmaları, ülkemiz dinleyicilerini eşsiz repertuvarlarla buluşturmaları ve bunun gibi birçok güzel katkıda bulunmaları bakımından kanaatimce ülkemizin değerli ve önemli kuruluşlarından birisi TUGFO. Sen de 2016-2017 senelerindeki TUGFO turnelerinde yer aldın. Türkiye, Portekiz, İspanya, Almanya, Çekya ve İtalya’da konserler verdin. TUGFO turnelerini hatırlıyor musun? TUGFO, genç Tanay’a neler kazandırdı? Bu kadar fazla ülkede müzik yapmak nasıl bir his? Her ülkenin kendine göre müzik anlayışı var elbette. Bu ülkelerden seni en çok etkileyeni hangisi oldu? Bu kadar farklı ülkede konser vermek, müzisyen kişiliğine neler kazandırdı?

  • TUGFO, sağladığı olanaklar ve değerli mentorlar öncülüğünde orkestracılığı en ince ayrıntısına kadar öğreten, yurtdışı konserleriyle de genç yaşta bir çok ülkeyi görme ve vizyon geliştirme imkanı sunan bir kuruluş. Dünyanın en güzel salonlarında, seçilmiş harika müzisyenlerle müzik yapma deneyimini her genç müzisyenin yaşamasını dilerim. TUGFO’daki her deneyim benim için çok keyifliydi, özellikle Madrid ve Prag en beğendiğim şehirler arasında. Ancak beni büyüleyen şehir, TÜRKSOY Gençlik Oda Orkestrası’nın Avrupa Turnesi kapsamında gittiğim Viyana’ydı. Her ülkenin kendine özgü dokusu ve hikayesi beni daima etkileyerek ilgimi çekiyor.

5-) Tanay, kendini eğitmen yönünden şanslı hissediyor musun? Prof. Dr. Naile Mirzazade ve Prof. Dr. Hagigat Muharremova ile çalışmalarına başladın ve bugüne kadar geçen süre içinde Prof. Dr. Eylem Önder, Elif Enacar gibi birçok eğitmenle çalıştın. Tüm bu eğitmenlerin, senin hayatına ne gibi katkılarda bulundu? Biliyoruz ki bir müzisyen için eğitmeni neredeyse her şeyi demek. Bu anlamda kendini şanslı hissediyor musun?

  • Erzurum’da, babam Aytun Totuk’un araştırmaları sayesinde, 6 yaşında karşıma keman, piyano ve teori-solfej-dikte derslerimi büyük bir disiplinle alabileceğim iki değerli hoca, Prof. Dr. Naile Mirzazade ve Prof. Dr. Hagigat Muharremova çıktı. Başta hobi olarak başladığım kemanda, öğretmenlerimin yönlendirmesi ve ailemin desteğiyle profesyonel bir yola girdim. İlkokul 3. sınıfa kadar normal okulda eğitim aldıktan sonra kazandığım Bilkent Müzik Hazırlık İlkokulu, 5 kişilik sınıf ortamı, serbest kıyafetler ve yetenekli arkadaşlarla bana bambaşka bir dünya sundu. 3. sınıfa kadar derslerimi babamla çalışırken, Bilkent’ten sonra evde annemle keman çalışmalarına başladım. Kendisi müzisyen olmamasına rağmen müzik yeteneği ve algısıyla beni ileriye taşıdı. Sonrasında Hacettepe ve mezuniyete kadar verilen bir savaş. Şaka bir yana dikkat dağınıklığım sebebiyle zor harekete geçen ve her zaman son dakikada hazırlanan bir öğrenciliğim oldu. Şanslıyım ki 22 yaşında eşimin yönlendirmesi sonucu tanı konuldu. Maalesef öğrencilik yıllarımda bu durumun karakter özelliğim zannedilmesi hem ailemi hem hocalarımı hem de beni oldukça yordu.

6-) Tanay, bir müzisyen için enstrümanı, o müzisyenin çocuğu gibidir derler. Sen ve kemanın arasındaki bağ nasıl? Kemanın yasaklandığı bir dünya hayal edebiliyor musun? Kemanın, sana ne anlam ifade ediyor?

  • Keman, hayatımda dikkatimi en çok çeken ve odaklanabildiğim tek şey. Küçüklüğümden beri kazanılması zor ve sonu olmayan bir oyun. Yaş aldıkça değerini daha iyi anladığım, emek verdikçe büyüyüp güzelleşen, uzaklaştıkça solan bir çiçek. Bana fazlasıyla karşılık verirken duygularımı ifade etmemde de bir aracı. Bu romantik anlatımdan sonra anlaşılacağı üzere keman çalmasaydım ne yapar, nerede var olurdum bilmiyorum. Kısacası kemansız bir dünya düşünemiyorum.

7-) Tanay bugüne kadar sayısız konserde çaldın. Sorması kolay ama yanıtlaması çok zor bir soru soracağım. Kemanın orkestradaki rolü sence nedir? Keman çalarken, görevinin ne olduğuna inanıyorsun? Sorumlulukları nelerdir bir kemanistin orkestrada? Bunun yanında keman, orkestraya nasıl bir ses katar? Ayrıca tüm bu soruların yanına eklemek istiyorum. Solo keman çalmayı mı yoksa orkestral bir eserde keman çalmayı mı kendine daha yakın buluyorsun? Yoksa ikisi de değil ben oda müzikçiyim diyen kısımda mısın?

  • Keman orkestradaki hikaye anlatıcısıdır. Çoğu zaman ana melodiyi taşıyan enstrüman olarak, dinleyiciyi eserin ruhuna, duygusal yolculuğuna davet eder, melodiye yön verir. Birinci kemanlar bu anlatıcı rolünü üstlenirken, ikinci kemanlar diğer enstrümanlarla olan köprümüz, kalp atışımız yani ritmimizdir. Orkestranın rengini zenginleştirirken, müziğin dokusunu katman katman inşa eden bir etki yaratır. Başkemancı orkestra içindeki rehberdir ve şefle olan teması orkestra için bir tür liderlik sağlar. Tüm orkestra, başkemancının gözünden esere bir disiplinle yaklaşır. Kısacası, keman müziğe hayat verir. Bu sebeple kemanı orkestrada çalmaktan büyük keyif alıyorum. Ama oda müziği yapmanın benim için ayrı bir yeri olduğunu söylemeliyim.

8) 2011 yılında Urla Müzik Akademisinde Prof. Stephan Picard’ın, 2014 ve 2017 yıllarında Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisinde Prof. Andrej Bielow, Prof. Pelin Halkacı, Prof. Çiğdem İyicil ve Prof. Elif Tarakçı Akyar’ın, 2017 yılında Igor Pikayzen’in, 2018 yılında da Özcan Ulucan’ın ustalık sınıflarına katılarak konserler verdin. Çalıştığın tüm bu isimleri düşünelim. Gerçekten herkesin söylediği gibi ustalık sınıfları bir müzisyenin gelişiminde o kadar da önemli mi Tanay? Senin bu konudaki deneyimlerin nasıl oldu? Bu usta isimlerle çalışmanın sana kattığı en önemli değerler sence nelerdir?


Evet, çok önemli Ayberk. Birebir geri bildirim ile performanslarını geliştirmelerine yardımcı olur. Katılımcılar sahne deneyimi kazanır ve diğer sanatçılarla bağlantı kurarak kariyer gelişimi için fırsatlar yaratır. Teknik becerilerini geliştirirken, sanatsal ifadelerini de zenginleştirirler. Farklı teknikler ve yaklaşımlar öğrenerek vizyonlarını genişletir, usta müzisyenlerle etkileşimde bulunarak ilham ve motivasyon kazanırlar. Sonuç olarak, masterclasslar müzisyenlerin kariyerlerinde önemli bir dönüm noktası olabilir.

9-) H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı Yaylı Çalgılar Ana Bilim Dalı keman bölümünde yüksek lisans eğitimi almaktasın. Ayrıca CSO’da da aktif olarak keman çalıyorsun. Merak ediyorum, gelecek için Tanay Kıyıcı’nın planları nelerdir? Orkestra üyesi olmaktan mı devam edeceksin belki bir solist olarak konserden konsere koşmak olabilir? Belki bir akademisyenlik? İleride kayıt projeleri yapmayı düşünüyor musun? Gelecekten bize biraz bahseder misin?


Özgeçmişimi sana gönderdikten sonra küçük bir güncelleme oldu aslında. Kişisel sebeplerimden ötürü yüksek lisans eğitimime son verdim. Ülkemizdeki konservatuvarların, hak ettikleri seviyede olmadığını düşünüyorum. Verilen eğitim, bazen yetersiz bazen de fazla zorlayıcı geliyor. Çoğu ailenin, özellikle müzisyen ailelerin bile çocuklarını konservatuvara göndermek istememesi tesadüf değil. Sebebi herkesin dilinde olan iş imkanları değil, vizyon meselesi. Her çocuk öğretmeninin gözünden bakar dünyaya. Öğretmenlerimizin çocuklar üzerinden yarıştığı bu eğitim sisteminde ciddi bir değişim yapılması gerektiğini, okulda hoca olmasa bile ileri görüşlü, başarılı her müzisyenin bir çocuğun hayatına dokunmasının önemine inanıyorum. Bu düşünceyi, eşim Can Kıyıcı’nın gönüllü olarak pek çok çocuğa vakit ayırıp, yollarını aydınlatarak onların gelişimlerine katkıda bulunduğunu gözlemleyerek kazandım.
Bana gelecek olursak, Mart ayında çok sevdiğim, keyifle çalıştığım arkadaşım Ege Gür ve Türk bestecilerden oluşan benzeri görülmemiş bir programla seyirci karşısına çıkacağız. Belki de ilk kayıt deneyimim Ege’nin eserleriyle olur, kim bilir. Seni de bekleriz Ayberk!

Teşekkürler Tanay, seninle sohbet etmek büyük keyif.

Seninle de öyle Ayberk. Özenli soruların için teşekkürler. Sevgiler.

T. Dubois Piano Trio No.1 in C Minor

Ne düşünüyorsun ?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Henüz bir yorum yok.