Müzisyenlerle Sohbet Bölüm 16 – Öykü YANIK

  1. Merhaba Öykü. Yine müzik ekseninde buluştuğumuz için çok mutluyum. Yoğun programından zaman ayırıp bu söyleşiye katkıda bulunduğun için de ayrıca teşekkür ederim. Artık alıştık, her söyleşimin olmazsa olmazı: Öncelikle seni biraz tanıyalım istiyorum. Öykü Yanık kimdir? Müzikle yolculuğun nasıl başladı, bugünlere nasıl geldi?

Müziğe bale yaparak ve keman çalarak başladım. Baleyi halen çok seviyorum ve bir bale yönetmek en büyük hayallerimden biri. İstanbul’da keman ve orkestra şefliği eğitimimden sonra Milano Giuseppe Verdi Konservatuvarı’nı kazandım ve şimdi buradayım. Milano çok zor bir okul ve buranın inanılmaz geçmişine layık olmak için elimden geleni yapıyorum.

  1. Orkestra şefliği senin için ne ifade ediyor? Bu mesleği seçmeye karar verdiğin o anı tam olarak hayatının neresine yerleştirirsin? Bu yolda ilerlerken yaşadığın deneyimlerden, önemli anlardan biraz bahseder misin?

Öncelikle böyle tek bir an yok bence. Bu soruyu çok duyuyorum ama cevap veremiyorum hiçbir zaman. Biraz kademeli bir geçiş oldu sanırım. Şeflik, bilgi açısından çok şey isteyen bir meslek ama biraz da karakter meselesi bence. Karşınızdaki (muhtemelen sizden daha tecrübeli) kocaman bir
gruba liderlik etmek sadece çok bilgili olmakla yapılacak bir iş değil. Sanırım bu çok hoşuma gitti ilk, orkestra gibi inanılmaz bir organizmayı enstrüman olarak kullanabilecek olma özgürlüğü… Onun dışında partisyon okumanın verdiği keyif sanırım. İşimin en büyük keyiflerinden biri partisyon okumak.

  1. Müzik kariyerin oldukça hareketli ve çeşitli. Orkestra şefliği yolunda ilerlerken hem icracılık hem şeflik eğitimlerini sürdürüyor, farklı alanlarda kendini geliştiriyorsun. İcracılık hâlâ devam ediyor mu? Mesela arada eline kemanı alıp birkaç nota çaldığın, piyanonun başına geçip Bach’tan bir füg seslendirdiğin oluyor mu? Bu alandaki kariyerini sence nasıl şekillendirebilirsin?

Genellikle yöneteceğim eserleri çalıyorum, o kadar vaktim olmuyor açık konuşmak gerekirse. Özellikle bu sene o kadar yoğun bir repertuvar hazırlamam gerekti ki bir de ayrı bir piyano ya da keman repertuvarı çalışacak vakit ayırmak mümkün olmadı. Yöneteceğim eserleri keman aracılığıyla çalışmak çok hoşuma gidiyor, yaylılar için kendi arşelerimi yazıyorum. Yaylı enstrüman çalmayı bilmek çok büyük bir lüks şeflik için. Hayatımda şeflik varken icracılık tarafına yönelmeyi (şimdilik!) düşünmüyorum.

  1. Sence bir orkestra şefinin enstrüman çalabilmesi neden önemli? Özellikle “şef mutlaka bu enstrümanı çalmalı” dediğin bir çalgı var mı? “Şefin asıl enstrümanı orkestra” görüşüne nasıl bakıyorsun? Hem felsefi hem de gerçekçi açıdan değerlendirirsek, iyi bir şef olmak için iyi bir enstrüman icracısı olmak şart mı?

Bence yaylı ya da üflemeli bir çalgı çalmak çok önemli. Herhangi biri. Nerede nasıl hangi sürede nefes alınacağını tahmin etme becerisi ancak bu enstrümanlarla kazanılabilir bence. Şefin asıl enstrümanı orkestra görüşüne %100 katılıyorum. İyi icracı olan bazı müzisyenler eline baton aldığı an iyi şeflik yapabileceğini düşünüyor. Bence bu mümkün değil. İyi bir orkestra şefi orkestranın yanı sıra kendi vücudunu da enstrüman olarak kullanır. Bunu geliştirmek ve vücudu, aklı adapte edebilmek için çok zaman gerekli bence. “İyi bir şef olmak için iyi bir enstrüman icracısı olmak şart mı?” Bence “iyi”den çok fonksiyonel bir icracı olmak gerekiyor. Opera yaparken müzisyenlere yardımcı olabilecek ya da tüm enstrümanlara hakimiyet sağlayabilecek kadar beceri. Bence birden fazla enstrümanı belirli seviyelerde çalmak tek bir enstrümanı harika çalmaktan daha kullanışlı bir şey olabilir şeflikte.

  1. Tarihte pek çok önemli orkestra şefi gördük; günümüzde en çok tanınanlardan birkaçını sayarsak Daniel Barenboim, Herbert von Karajan, Seiji Ozawa gibi isimler akla geliyor. Peki senin ideolojik ya da müzikal olarak kendine yakın hissettiğin, örnek aldığın bir orkestra şefi var mı? Bu isimleri hatırlanabilir kılan özellikler sence neler? İyi bir orkestra şefi kimdir, nasıl biri olmalıdır?

Bu şefleri şeflerden ayıran özelliklerden biri bence kendisi. Orkestra şefi sadece müziği bilen ve yöneten kişi değil, müzisyenleri çalmaya teşvik eden, onların müzik yapmayı istemesini sağlayan kişi olmalı. Karşınızda şefi gördüğünüzde heyecanlı, keyifli hissetmelisiniz. Sanırım benimle maksimum 15 dakika konuşan herhangi biri Carlos Kleiber, Claudio Abbado ve Herbert von Karajan isimlerini duyar. Daha yeni nesilden Gustavo Dudamel, Fabio Luisi. Onlarca idole
sahibim aslında.
Eğitim hayatından biraz daha detaylı konuşmak istiyorum. CRR’de birçok konserde birlikteydik. Hatta Dmitry Shishkin konserinde kendisinden bir konçerto imzalattığını hatırlıyorum, sanırım Rachmaninov 2. Konçertosu idi? O dönemlerde Murat Cem Orhan ile çalışıyor ve onu takip ediyordun değil mi? Şimdi biraz başa dönelim: Eğitimine katkı sağlayan isimleri, onlarla ne kadar süre çalıştığını ve bu deneyimlerin sana neler kattığını anlatır mısın? En uzun süre çalıştığım şefler Vittorio Parisi ve Türkiye’deki hocam Serdar Yalçın oldu. Parisi ile daha birkaç sene beraberiz ve bundan çok mutluluk duyuyorum. Onunla çalışmayı çok istemiştim. Özellikle İtalyan Operası ve modern müzik konusunda çok şey öğrendim. Türkiye’deyken CRR’de çok zaman geçiriyordum, o zaman Murat Cem Orhan oradaydı ve neredeyse her provada oradaydım. Orkestrayı bir laboratuvar gibi yakından gözlemleme fırsatım oldu uzun zaman boyunca. Çeşitli yerlerde Michel Tabachnik, Martin Sieghart, Georg Grün, David Reiland, Ekhart Wycik ve Gábor Takács-Nagy gibi isimlerden çok şey öğrendim. Yakın zamanda başka büyük şeflerle de bir araya geleceğiz. Heyecanla bekliyorum.

  1. Eğitim hayatından biraz daha detaylı konuşmak istiyorum. CRR’de birçok konserde birlikteydik. Hatta Dmitry Shishkin konserinde kendisinden bir konçerto imzalattığını hatırlıyorum, sanırım Rachmaninov 2. Konçertosu idi? Şimdi biraz başa dönelim: Eğitimine katkı sağlayan isimleri, onlarla ne kadar süre çalıştığını ve bu deneyimlerin sana neler kattığını anlatır mısın?

En uzun süre çalıştığım şefler Vittorio Parisi ve Türkiye’deki hocam Serdar Yalçın oldu. Parisi ile daha birkaç sene beraberiz ve bundan çok mutluluk duyuyorum. Onunla çalışmayı çok istemiştim. Özellikle İtalyan Operası ve modern müzik konusunda çok şey öğrendim. Türkiye’deyken CRR’de çok zaman geçiriyordum, o zaman Murat Cem Orhan oradaydı ve neredeyse her provada oradaydım. Orkestrayı bir laboratuvar gibi yakından gözlemleme fırsatım oldu uzun zaman boyunca. Çeşitli yerlerde Michel Tabachnik, Martin Sieghart, Georg Grün, David Reiland, Ekhart Wycik ve Gábor Takács-Nagy gibi isimlerden çok şey öğrendim. Yakın zamanda başka büyük şeflerle de bir araya geleceğiz. Heyecanla bekliyorum.

7. Şu anda Milano Giuseppe Verdi Konservatuvarı’nda okuyorsun. Bu okula nasıl kabul edildin, giriş hikâyeni çok merak ediyorum. Burası senin için neden bu kadar önemli? Hem Türkiye’de hem yurtdışında eğitim alma şansın oldu, iki sistem arasındaki en belirgin farkları bizimle paylaşabilir misin?

Her şeyin peşinden çok koştum. Okulumuz tamamen İtalyanca ve çok yüksek bir seviyede dil yeterliliği isteniyor. En büyük problem buydu ve sadece bir senede çok akıcı bir şekilde İtalyanca konuşmam gerekiyordu. Bunu başardığıma çok memnunum öncelikle… Çok çalıştım, hala çok çalışıyorum. Genel olarak işimin gerektirmediği çok az keyif yaşıyorum ama bundan memnunum da çünkü işim en büyük keyfim. Bu okul hem geçmişi hem de şimdiki zamanı açısından diğee okullardan çok farklı. Bizzat Puccini’nin mezun olduğu okulda okumak, okulun içinde Toscanini’nin kişisel eşyaları olması, Pollini, Michelangeli, Abbado gibi bir geçmişi olması… Şu anda da okulumuz çok büyük ve profesyonel orkestralarla çalışıyor. Bu tabii ki benim için çok önemliydi.

Okulun genel işleyişi açısından büyük bir farkı yok. Derslere giriyoruz, hocalarımız var, gereken ödevleri yapıyoruz. Daha hızlı şekilde, daha büyük repertuvarlar hazırlamam gerekebiliyor, öğrencilerin sorumlulukları daha yüklü olabiliyor.

  1. Bugüne kadar çok çalıştın ve sana destek olacak insanları, kurumları bularak bu noktaya geldin. Son dönemde Rohema Conducting’ten sponsor olduğunu öğrendim, tebrik ederim. Bu destek süreci nasıl gelişti? Rohema Conducting ve benzeri desteklerin müzisyenler için önemi nedir? Türkiye’de burslar ve destekler yeterli mi, sen ne düşünüyorsun?

Rohema batonlarım ve ekipmanlarım için bana sponsor oldu. Çok eski ve ünlü bir firma, işbirliği yaptığımız için çok memnunum. Bu tarz destekler manevi olarak da büyük bir güç oluyor. Arkamda birilerinin olduğunu bilmek çok mutluluk verici. Burs çok hassas bir konu. Özellikle öğrencilik zamanında, düzenli bir iş olmadığında buna çok ihtiyaç var. Sonrasında da açıkçası “düzenli” iş nedir, bundan emin değilim. Bence sorunlardan biri bu desteklerin süresi. Bizim 1-2 kere değil, bazen yetişmek için yıllarca desteğe ihtiyacımız var. Bunu elde etmek maalesef zor.

  1. Konserlerin yaklaşıyor, önümüzdeki hafta Bursa, ardından Adana’da olacaksın diye biliyorum. Bu konserlerle ilgili bizi bilgilendirir misin? Dünyada müzik yapmanın ayrı bir anlamı var ama özellikle ülkemizde orkestralarla birlikte sahnede olmak senin için ne ifade ediyor? Konserlerin içeriği ve senin için anlamı nedir?

Geçen ay da Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ile konserimiz vardı. Türkiye’de müzik yapabilmek beni o kadar mutlu etti ki tadı damağımda kaldı. Umuyorum önümüzdeki sezonlarda Türk izleyicisiyle birlikteliğimiz başka şehirlerde de devam edecek. İtalya’da biriktirdiklerimi burada paylaşmak beni çok mutlu ediyor. Burada çok güzel bir dinleyici kitlesi var. Bu sezon İtalya’da Turandot operasını yapacağım, yakın gelecekte umuyorum ki Türkiye’deki opera orkestralarıyla da konserlerimiz olacak. Hepsinden önce 22 Mayıs’ta Bursa’dayım ve çok heyecanlıyım. Harika bir repertuvar var. Beethoven Egmont ve Coriolan, Keman Konçertosu, Reinecke Flüt Konçertosu. Bence kaçırmayın!

10. Brahms tutkunu olduğun biliniyor. Onun adı geçtiğinde adeta akan sular duruyor sende. Bestecilerle olan bağını biraz açar mısın? Özellikle Brahms’ın müziğinde, hem fikirsel hem duygusal olarak seni özel hissettiren ne var?

En çok geç dönem Alman repertuvarı yönetmekten keyif alıyorum. Çünkü ciddi bir felsefi ve edebi birikime ihtiyaç duyuyor bazı sözsüz müzikler. Yakın zamanda Mahler 1, Brahms 2 ve oldukça fazla Wagner yönettim. Birbirlerinden çok farklı besteciler ama çok fazla ortak noktaları da var. Brahms’ın derdini anlatmak için hiçbir söz söylemeye ihtiyacı yok. Hiç operası yok. Opera yazmak istemediğini açıkça da söylüyor. Bu bana çok ilginç geliyor. Brahms 1. Senfoniyi ilk canlı duyduğumda çok şaşırmıştım. Hala beni çok şaşırtan bir senfonidir. Bu senfonik geleneğin bir devamı olan ve akan suları durduran bestecilerden bir başkası da Bruckner. Konuşmadan anlatılacak ne çok şey var…

Bu röportajı seninle yaptığım için çok mutluyum. İyi ki tekrardan karşılaştık. Konserlerde çok başarılar diliyorum!

Etiketler

Ne düşünüyorsun ?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Henüz bir yorum yok.